5 Mayıs 2014 Pazartesi

Bilim adamlarındaki meme takıntısının sonu gelecek mi?




(Önce şuna bir bakın. Linki burada, arşivlik resmi de yazının sonunda.)

Hurriyetin web sitesinde yapılan bir haberi okurlarımızdan gelen talep üzerine biz de inceledik.  Haber Hürriyette az rastladığımız üzere ilk defa bilim adamlarının kadın bedeni üzerindeki cinsiyetçi tahakkümünü eleştiren bir dil kullanmış. Ve fakat yine de ünlemle verilmiş olmasına rağmen “BÜYÜK MEME ÖMRÜ UZATIYOR!” başlığı haberin eleştirdiği konunun bir nevi hizmetkarı olmuş.  Metin yazarının titizlikle incelediği veriler bir başlık -ki belki de dikkati çekeceğine inanıldığı için böyle verildi- içeriği çöpe atmamıza neden oluyor. Çünkü biz biliyoruz ki o başlık site editörleri tarafından tık garantili olarak bu biçimde verildi. Haberi görüp “meme”yi göremeyen erkekler siteden koşar adımlarla uzaklaştı.  Bu nedenle bir haber sitesinin tık garantili başlık olarak kadın bedenini kullanması sebebi ne olursa olsun cinsiyetçiliktir. Cinsiyetçilik haberinin cinsiyetçilik yapılarak sunulması da çok çılgın!!!

Haberde geçen “dolgun dudak, dolgun meme, ince bel…” kavramlarıyla güzellik olgusunun medya, ataerkil ideoloji ve kapitalizm işbirliği ile yaratıldığı noktası bizim de en hassas olduğumuz noktalardan biri. Bu nedenle bu haberin içeriğinde geçen medya işbirliğini teşhir etmek için canımızı dişimize takıyoruz.

Gelelim çok vahim olan bilimsel kadın vücudu takıntısına. Bunun gerçek olma durumu insanı bilimden acayip soğutuyor. Haberde bilim çevrelerinin gündeminde olduğu anlatılan blumik ve zayıflama hapı ile ölen kadınların yanında “zavallı” küçük penisli, veya “zaten” doğanın güçlü kıldığı  erkeklerin toplum veya karşı cins tarafından kabullenilmek amacı ile değil de güçlü vücudunu erk unsuru olarak nasıl daha güçlü hale getirebileceği imajlarının medya, kapitalist düzen işbirliği ile dayatılması durumunun karşı karşıya getirilmiş olması da ayrıca cinsiyetçilik barındırıyor.

Kadının güzelleşme arzusu ile erkeğin gücünü şekillendirme arzusu aynı kaynak tarafından beslense de aynı mağduriyete sahip değil. Haber bize kadın bedeni üzerine yapılan araştırmaların erkek penisi tarafından nasıl şekillendirildiğini zaten çok net bir şekilde anlatıyor. Fakat erkek bedeni ile ilgili araştırmaların kadınların acı duyma eşiği ile sunulması da bu güç metaforunu tekrar tekrar dolaşıma sokuyor.

Mesela Malezya’daki “bilimsel” araştırma  erkeklere çeşitli boyutlarda “meme” animasyonu izletip tepkilerini ölçüyormuş. Ah canım ya. Nasıl ciddi, nasıl önemli bir araştırma(!) Neticede sevgili bilim “adam”larımız fakir erkeklerin büyük meme ve doğurgan kadın, zengin erkeklerin küçük meme ve itaatkar kadın sevdiğine karar vermiş. Bu istatistik de dünyanın bilim hazinesinde kadınların kendilerini karşı cinse göre nasıl konumlaması gerektiğini anlatmış: “Büyük memen varsa fakir erkekler seni beğenir canım, sen çok dolanma ayak altında git hemen çocuk doğur, emzir falan…” ama bunun yanında doğurganlığı önemsemeyen küçük memesever  zengin erkekler  tabii ki  daha az(!) cinsiyetçi. Sadece itaatkar(!) eş istiyorlar! Diye anlatıldığı için bir kez daha cinsiyetçi. Sanırım buna kaş yapayım derken göz çıkarmak deniyor.

Almanya’daki “bilimsel” araştırmamız ise 5 yıl boyunca 10 dakika büyük memelere bakan 40 yaş üzeri erkeklerin kan basınçlarının ve kalp ritimlerinin daha düzenli olduğu tespit etmiş.  Yani “Memen büyükse etrafındaki erkeklerin bakmasını sağla! Çünkü senin bedenin bir erkeğin ömrünü uzatması, kalp ritmini düzenlemesi için var!” diyor bize. Bunun tırnak içinde de olsa sağlık nedeni ile araştırıldığının verilmesi de sanki daha tahammül edilebilirmiş gibi verilmiş. Bilim adamlarının erkeklerin sağlığını kadınların bedeni üzerinden düzenlemesinin aptalca, cinsiyetçi, yanlış olduğuna dair sağlam argümanlar sunmaması ise haberi okurken tırnaklarımızı yememize neden oldu.

Kanadalı araştırmacılarımız  kendi bedenini “güzelleştirmeye” karar verip silikon taktıran kadınların kendilerine saygılarını kaybettiği ve başka hiçbir nedene bağlı olup olmadığı araştırmaya dahil edilmeden  intihara yüzde 73 daha yatkın olduğu gibi bir veriye ulaşıyorlar çok önemli  araştırmalarında! Ne de olsa silikon taktırmışlar! Hayatlarında daha kötü ne olabilir! Kesin bu nedenle kendilerini öldürmeyi düşünüyorlardır! Eşit ücret, eşit mesai, eşit kariyer  arzusu ile hiç ilgisi yoktur! Patronları aynı pozisyonda aynı deneyimde bir erkeği hiç onların yerine tercih etmez! Eşleri işten sonra eve geldiğinde yemek yapmış olmalarını, çocuklarla ilgilenmelerini falan bekliyor olamaz! Hayat kadınlara çok adil! Bu nedenle silikon taktırmış olmaları tabiki kadınların intihara yatkınlığının tek açıklaması olarak verilebilir!

Leed’s üniversitesi araştırmacıları ise değerli vakitlerini tek gecelik ilişki yaşayan kadınların kalça boyutlarını incelemeye harcayarak sevişecek  kadın bulmakta zorlanan zavallı erkeklere çok adil bir mesaj iletiyor: “küçük kalçalıları eleyin, araştırmamıza göre kadının kalçası büyükse sizinle sevişme olasılığı çok daha yüksek!”   Ne de olsa kadınlar erkeklerle sevişmek için var(!)

Metindeki en şaşırtıcı araştırma ise erkeklerin büyük penis arzusunun temelsizliğine değiniyormuş. Kadın kendisine acı çektirdiği için büyük penisli erkeklerle birlikte olmayı istemiyor, hatta aldatıyormuş.  Çünkü erkeğin acı çektirdiği tek yer yatak odası! Çok üzgünüz sevgili bilim”adam”ları kutsanmış erkekleriniz, penislerinin yarattığı acıya daha gelemeden bize evin dışında, içinde, pek çok yerde daha büyük daha katlanılmaz acılar çektiriyor. Bir erkeğin penis boyutu yüzünden aldatılma ihtimali kulağımıza hakikaten çok ütopik geliyor.  Kadın bedeni üzerine cinsiyetçi dil ile kurduğunuz bütün bu işbirlikleriniz yaşamımızı çok daha asıl noktalarda zorlaştırıyor. Bu nedenle lütfen kıymetli vaktinizi kadınların bedenini erkekler için araştırmakla harcamayıp erkeklere verdiğiniz “her boyutta memenin alıcısı var” imajının ne kadar saçma olduğunu ispatlamaya harcayın.
 
 



(dikkatimize getirdiği için @PhilioSephia'ya teşekkürler)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder