Gizem Aslan
Aslında başka bir konu hakkında yazmak istiyordum ama Soma
katliamı ve polis devletin katline bir can daha katarak Uğur Kurt'u öldürmesi
sebebiyle kendimin de aklımdaki düşüncelerin de dengesi şaştı.
Yazım, henüz gördüğüm bir billboard fotoğrafı üzerine olacak.
Altınçizgi, sitesinde belirttiğine göre 2010 yılında gerçekleştirdiği bir
reklam çalışmasında, kadınlara ve tabii ki onlara pırlanta alacak erkeklere
çağrıda bulunuyor:
"Maden kazıp kendileri mi çıkarsınlar? Kadınlara
pırlantalarını verin."
Adeta bir cetvel üzerinde kadının metalaştırılması ve reklamın
cinsiyetçi dili bir yanda, en çok iş cinayetlerinin meydana geldiği iş alanı
olan madenciliğin ve maden işçilerinin üzerinin, sermayenin ve pazarlamacılık
endüstrisinin gölgesiyle örtülmesi öteki yanda duruyor, biz de ortasında
kalmış; bir o tarafa bir öbür tarafa bakıyoruz öfkeli gözlerle.
Biz kadınlar, zaten daima pırlanta peşinde koşan, zengin ve para
avcısı olduk. Bir pırlantanın ihtişamına kanan, bunun için
kocalarımızın/(erkek) sevgililerimizin asalağı olarak yaşamayı hayatımızın
yegâne amacı saydık. Gerdanımız, bileklerimiz pırlantalarla kaplansın,
parmaklarımızdan tek taş yüzükler eksik olmasın istedik; kocamızın aldığı o muhteşem
güzellikteki kolyeyi boynumuza takarken boynumuza konduracağı öpücüğün
hayaliyle mest olduk. Biz böyle 3-4 cümleyle tarif edebilecek kadar tek tip,
tek düze nesneleriz çünkü(!). Zekanızla biz kadınları aydınlattınız; ee bunun
karşılığında emrinize amade olmak düşer bize öyle mi? Biz böyle bir dünya
tahayyül etmiyoruz yalnız, o kurgularınız kursağınızda kalsın; şimdi
müsaadenizle o billboardda susturduğunuz kadının ağzı, Pandora'nın kutusu gibi
açılıyor. Haberiniz olsun!
Biz kadınları resmetmek çok kolay gibi görünüyor. Oysa ki; Türkiye
nüfusunun yarısını kaplayan trans/natrans/interseks/lezbiyen kadınlar olarak
farklılıklarımızla kadınlık deneyiminin başka şekillerini, dünyalarını
yaşıyoruz hayatlarımızda. Fakat "normal, olması gereken kadınlık" kisvesi
altında diğer kadınlık deneyimleri ortadan bir çırpıda kaldırılıyor.
İşte bu patriyarkal ve heteronormatif zihniyetin ve düzenin
yarattığı tek tip kadın "imajı"na kapitalizmin pazarlamacılıkta çığır
açan yaratılığı(!) da eklenince, sermayenin hiçe saydığı işçi ve emek
sömürüsünün de nasıl reklam malzemesi haline getirildiğine tanık oluyoruz.
Akp Genel Başkan Yardımcı ve sözcüsü Hüseyin Çelik'in
"Fakirlere dağıtılan kömürü zenginler mi çıkarsın?" beyanını hemen
hemen herkes duymuştur. Katliam üzerine yaptığı bu yorum, tüyler ürperticiydi.
Altınçizgi kuyumculuk ise; bu reklamı 2010 yılında yayınladıklarını
belirtmelerine rağmen reklam başlığıyla Hüseyin Çelik'in beyanı arasındaki
benzerlik pek bir manidar. Sanki sözün, reklama uyarlandığı etkisi hakim.
Altınçizgi'nin sitesindeki açıklamaya bakınca ise, tavuk mu yumurtadan çıkar
tavuk mu yumurtadan hesabı, "Hüseyin Çelik mi bu reklamdan etkilendi
acaba?" diye düşünmeden duramıyor insan hâliyle.
Reklam başlığının mantıksızlığını bir yana koyacak olursak çıkan
anafikirin korkunçluğu da insanı hem öfkelendiriyor hem de sistem hiyerarşisi
ve sömürüsüne karşı insanı umutsuzluğa sürüklüyor: "Madenciler, kadınların
yegâne zevki için ter döküyor!" Bu çok alçakça bir itham. Kadınların içine
sürüklendiği bu kadınlık normu, emek gücü ile işlenen bir kurgu halini alıyor.
Her ne kadar sitesinde yayınladığı demece göre reklamın daha önceki yıllara ait
olduğunu iddia etse dâhi özür mahiyetinde bir demeç verirken madencilik
alanındaki iş cinayetlerinin, şimdilik 301 kişinin öldüğüne dair bilgi
aldığımız Soma katliamıyla sınırlı olmadığını hesaba katmak gerek. TEPAV'ın
(Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı) raporuna göre; Türkiye
madencilikte yaşanan ölüm oranlarında en üst sıralarda yerini korurken Çin'i ve
ABD'yi geçmiş bulunuyor. Bu çalışma, şu ana kadar en çok sayıda maden işçisinin
ölümüne sebep olan Soma katliamından önce yayınlanmış olsa dâhi, reklam
malzemesi yapılacak bir konu olup olmadığını Altınçizgi'ye sormak gerek.
Yaratılan kamuoyu ve insanların yoğun tepkisinin karşısında Altınçizgi'nin
aşağıda belirteceğim mesajının bu soruya cevap vermediğini düşünüyor ve bu
mesajı da bir aymazlık olarak nitelendiriyorum.
"Değerli
Türk halkına,
Öncelikle
Soma'daki faciada hayatını kaybetmiş değerli maden işçilerine Allah'tan rahmet,
yakınlarına ve tüm ülkemize baş sağlığı dileriz.
Soma
trajedisinin halkımız üzerinde yarattığı haklı duyarlılıkla yıllar önce
yaptığımız bir iletişim çalışmasına tepki gösterilmesini kesinlikle anlıyoruz.
Yalnızca şunun bilinmesini isteriz ki; söz konusu çalışmayı 2010 yılında
gerçekleştirmiştik.
Soma
faciası yaşandığı anda Türk halkı ile aynı duyarlılığı göstererek kendi
hesaplarımızdan .çalışmayı kaldırdık. Ancak tüm internetten kaldırma gücümüz
maalesef yok.
Altınçizgi
olarak tekrar etmekte fayda görüyoruz. Bu çalışma 2010 yılında yapıldı ve her
iletişim çalışmasında olduğu gibi birkaç ay içinde ömrünü tamamladı. 4 yıl önce
yapılan bir çalışmamızın bugün Soma trajedisi ile yeniden gündeme gelmesi çok üzücü bir hadisedir.
İnsan
hayatının her şeyin önünde geldiğinin bilincinde olan bir şirket olarak
kamuoyunu doğru bilgilendirmeyi borç biliriz.
Kamuoyuna
önemle ve saygıyla duyrulur."
Gördüğünüz gibi Altınçizgi, adının Soma katliamıyla birlikte
anılmasından son derece rahatsız (!); hatta konuya o kadar duyarlı ki sanki
Soma katliamı madencilik alanında gerçekleşen ilk cinayetmiş de, madencilik
daima şirketlerin ve hükümetin güvencesi altında işliyor, maden işçileri de bu şekilde
çalışıyormuş gibi davranarak yaptığı işten kendini aklama yoluna gidiyor! Ne
meziyet! Pırlantanın da, bir nevi kadına klitoral orgazm yaşattığı doktrinini
ise asla tartışmaya açmıyoruz, heyhat!
Kadının ekonomik güvencesinin sadece koca parası ve pırlantalar
olduğuna dair argümana karşılık; Kate Millett, kadınların elinde bulundurduğu
ekonomik bağımsızlığın, erkek otoritesi için bilinçli ya da bilinçsiz bir
şekilde tehdit teşkil ettiğini* belirtir.
İşte burada da kadını ekonomik olarak erkeğe bağlamak ve tek
arzusunun pırlanta sahibi olmak gibi bir kurgu sayesinde bu tehdit ortadan
kaldırılıyor. Kadının metalaştırılmasının meşrulaştırılarak stereotip bir kadın
figürü yaratılıyor. Tabii ki billboard'daki kadın fotoğrafının ayrıca
tartışmaya açık olması, su götürmez bir gerçek. Kafasında bareti ve
onunla hiç alakası olmayan Ray-ban stiline benzeyen gözlükleriyle
"Gördüğünüz gibi aksesuar peşinde koşan kadınlardan madenci falan olmaz,
kendi ekonomik bağımsızlığını kazanacak birisi ise asla olamaz!"
doktrinini gözler önüne seren bu fotoğrafta; kadının pasifliği, donukluğu ve
dolgun dudaklarına hafifçe parmağını dayayarak büründüğü seksi görünüm, tek becerebildiği şeyin -ki o da şanslıysa-
güzel olmak olacağı, pırlantalar sayesinde de güzelliğine güzellik katacağı
yargısının altı kalın çizgilerle çizilmiş oluyor.
TEPAV, "Türkiye'yi Kadınlar Büyütebilir mi?" başlıklı
raporunda** Türkiye'de kadının iş gücüne katılımının düşük olmasının önemli bir
sorunu teşkil ettiğinin altını çizerek Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Örgütü'nün (OECD) belirlediği, % 61.8'e tekabül eden kadının iş gücüne katılım
oranının 2013 yılında % 2.8'e düştüğünü belirtiyor. Türkiye'nin 2023 hedefleri
arasında kadınların iş gücüne katılımını % 38'e çıkartmak olduğunu ama bunun
yeterli olmadığını belirtmesiyle birlikte "3 çocuk zorunluluğunun"
masaya yatırılması gerektiğini, kadınların iş gücüne katılımını artırma
hedefine, bir eğitim reformu ve büyüme stratejisi gerçekleştirilmeden
ulaşılamayacağını söylüyor.***
Yani kadınların Türkiye'de ekonomik alanda olumsuz koşullarda
bulunması, işlenen cinsiyetçilikle reklamla meşrulaştırılıyor, emek sömürüsü
normalleştiriliyor. Ve şunu belirtmek gerekir ki; bu, sadece sermayesinin
geleceğine bel bağlamış zihinlerin karaladığı 3-5 cümle basın açıklamasıyla
telafi edilecek bir durum değil; özrünüz kabahatinizden büyük Altınçizgi!
Söylemedi demeyin, zuladaki mor iğnelerimiz sermayenizin de ataerkil
zihniyetinizin de "canını" yakacak.
*Sexual
Politics [Cinsel Politika], University of Illinois University Press,
Urbana Chicago, p.87, 2000.
** Aşık,
Gülşen A., "Türkiye'yi Kadınlar Büyütebilir mi?", Türkiye Ekonomi
Politikaları Araştırma Vakfı,
syf. 1, 2013.
***Aşık,
Gülşen A., "Türkiye'yi Kadınlar Büyütebilir mi?", Türkiye Ekonomi
Politikaları Araştırma Vakfı,
syf.6.
http://www.tepav.org.tr/upload/files/1361452044-2.Turkiye_yi_Kadinlar_Buyutebilir_mi.pdf